GEÇİŞ 1.BÖLÜM


GEÇİŞ

 Pelin ve Caner geçirdikleri zorlu bir eğitim öğretim yılından sonra kafalarını dinlemek ve eğlenmek için amcalarının yanına gelmeye karar verdiler. Yolculukları çok güzel geçti. Amcalarının büyük çiftliğini görecekleri için heyecanlıydılar. Uzun bir yolculuğun ardından büyük çiftliğe ulaştılar. Hava tam bir yaz havasıydı. Çiftliğin büyük ön kapısının önüne geldiklerinde onları amcaları karşıladı. Çocuklar yorulmuştu. Amcaları hemen odalarını gösterdi. Çocukların heyecanını gözlerinden okuyabiliyordu. Çocuklar devasa bahçeyi keşfetmek için izin aldı. Amcaları gülerek “Kaybolmamak şartıyla..” dedi.

 Profesörün hazırladığı kahvaltının kokusu Pelin ve Caner’in odasını sardı.Bu güzel kokuya uyanan çocuklar ellerini yüzlerini yıkayarak mutfaktaki yuvarlak masanın etrafına oturdular. Profesör bu sabah kelimenin tam anlamıyla döktürmüştü. Pelin ve Caner amcalarından yine bahçeye çıkmak için izin istediler. Amcaları da izin verdi. Köpeği Karabaş’ı da gezdirmelerini rica etti. Amcaları çocukları gönderdikten sonra eve girdi ve gizli kapıdan asansör ile yerin altına doğru yola çıktı. Yerin 7 metre altında oluşturduğu gizli laboratuvara giriş yaptı. Üzerinde çalışmış olduğu projenin gizli kalması insanlık için çok önemliydi. Yeğenlerinin gözünde makine mühendisi amca profilinde olan Profesör Çağdaş RIFAT aslında ışınlanma makinesinin mucidiydi. Çağdaş, uzun boylu, kahverengi gözlü, siyah saçlı, genç ve yakışıklı bir bilim adamıydı. Cesur ve çalışkandı. Müthiş bir zekaya sahipti. Geçiş’i sır gibi saklıyordu.Profesör’ün uzun zamandır titizlikle yürüttüğü bu çalışmanın kötü insanların eline geçmesi büyük bir risk taşıyordu. Profesör bu çalışmasını ne kadar gizli yürütmeye çalışsa da kötü adamların kulağına kar suyu çoktan kaçmıştı. Esas düşmanı ise Profesör Erkan’dı. Bu iki profesörün geçmişte ortak projeler yönetmeleri dikkat çekiyordu. Peki neden geçmişte aynı amaç uğruna çalışan iki insan düşman olabilir? Cevabı aslında basitti. İhanet. Erkanı yetiştiren Çağdaş, onu kötü yollara sapmaktan koruyamadı ve kendine ezeli bir düşman edindi. Çağdaş’ın projelerini çalıp altına kendi imzalarını atarak insanlığa sunan Erkan, Çağdaş’ın ona kaptırmayı hiç düşünmediği ışınlanma makinesi için savaşı çoktan başlatmıştı. Profesör gizli laboratuvarında işlerine devam ediyordu. Tabii ki bu ışınlanma makinesinin ilk versiyonu ve bilindiği gibi ilk versiyonlar daha ilkel olur. Tabii ki ışınlanma makinesinin de ilkelleri olacak. Bu ilk versiyon sadece belirli yere ışınlanma gerçekleştirebiliyor. Ve Çağdaş ilk yeri Titan olarak ayarladı. Titan Satürn gezegeninin bir uydusu ve hayat olabileceği düşünülen bir yer. Profesörün ışınlanma makinesi de sadece buraya ışınlayabiliyordu. Makine daire şeklinde bir çerçeveye, karmaşık kablolara ve düğmelere sahipti. Ve çalıştırması da oldukça karmaşıktı. Kendine özgü bir çalıştırma sistemi vardı. Yani bir nevi şifre görevi görüyordu. 

 İşlerine devam ederken birden çocuklar amcalarına sesleniyor. Çağdaş da apar topar yukarı çıkıyor. Mutfağa geçerek “Buradayım çocuklar!” diye sesleniyor.. Çocuklar içeri girince amcalarının kendine kahve koyduğunu görüyorlar ama amcalarının beyaz önlüğü dikkatlerini çekiyor. Çağdaş “Hay aksi! Önlüğü çıkartmayı unuttuk iyi mi!” diye içinden geçiriyor. Çocuklar şaşkın bir halde önlüğü soruyorlar. “Amca üstündeki önlük de neyin nesi?” “Bir şey değil çocuklar öyle heves etmiştim aldım. Hoşuma gidiyor biliyor musunuz? Kendimi daha iyi motive ediyorum çalışırken.” Çağdaş makinelerin tasarımını yapıyordu ve önlük giymeye ihtiyacı yoktu. İmalat kısmını başka mühendisler hallediyordu. Ama çocuklar bu cevabı mantıklı bulmuşlardı. 

Caner “Amca bugün karşı dağa çıkabilir miyiz? Hem egzersiz olur.” dedi.” Pelin de “Amca bence de gidelim. Birkaç gündür de çiftlik dışına hiç çıkmadık. Lütfen.” Çağdaş bu fikre pek sıcak bakmıyordu çünkü Geçiş’in tamamlanması gerekiyordu. Her an kullanıma hazır olmalıydı. Ama yine de çocukları kırmadı. Gece çalışırım diye düşündü ve “Tamam çocuklar hazırlayın çantalarınızı dağa çıkıyoruz!” diye cevap verdi. Ne kadar istemese de Pelin ve Caner için değerdi. Onlar da bilime, sanata ve teknolojiye hayran çocuklardı. Saat 10.00 olmuştu ve yola çıktılar. 2 saatlik bir yürüyüşün ardından mola verdiler.Yemeklerini yediler. Güneş tam tepedeydi. Yürüyüş yaparken üst seviyede dikkat ediyorlardı.Ve kendilerini riske atacak hareketlerden kaçınıyorlardı. Dağın çoğu yerinden çiftliğin tamamı görünüyordu. Saat 14.00’ü geçerken yola devam ettiler. Keyifli ve yorucu bir yolculuk geçirmişlerdi. Akşamüstü çiftliğe döndüler. Yorucu bir yol olduğu için hemen yattılar. Sabaha dinlenerek başlamak istiyorlardı. 

Profesör gizlice laboratuvara indi ve çalışmalarına devam etti. Bir yandan da kendi kendine konuşuyordu, “Bu makinenin Erkan’ın eline geçmesine engel olmalıyım. İnsanlığı Dünya dışı kolonileştirme hayallerimi bir hainin eline bırakacak değilim. Titan’da insanlar kolonileşirse uzay çağının başlamasına yardımcı olurum. Aynı zamanda ışınlanma çağını da başlatırım. Bir çağı kapatıp başka bir çağ açmak... Kulağa imkansız gibi geliyor. Ama artık değil. Çok çalıştım. Çok çabaladım. Artık çok az kaldı. Sonunda yeni bir çağ başlıyor!”

 Çağdaş çalışadursun diğer yandan da Erkan kötülük planları arasında seçim yapmaya çalışıyordu. Bir yandan da adamına ne yapacaklarını anlatıyordu; “Eğer kendi adamlarımla almaya çalışırsam bu sefer ben de suçlu olurum. Zaten bir önceki sefer paçayı zor sıyırmıştık. Az daha Çağdaş’ın yeni motor tasarımını çalarken yakayı ele veriyorduk. Bu sefer daha temkinli yaklaşmalıyız. Bu kez devletten kaçmayacağız. Tam aksine devlete sırtımızı yaslayacağız. Çağdaş’ı şikayet edeceğiz. İnsanlığın sonunu getirecek deneyler yaptığını söyleyeceğiz. Tabii ki operasyonun başında yer almayı teklif edeceğiz. Böylelikle koca bir ordu bizim emrimize geçecek. Evi arama izni de çıkartılacağından işimiz daha kolay olacak. Onlar deneyi ararken biz asıl hedefimize odaklanacağız. Ve makinenin talimatlarını ele geçireceğiz. Daha sonra da altında kendi imzamızı yayınlayarak Dünya’ya sunacağız. Böylelikle adımızı tarihe altın harflerle yazdıracağız. Bu arada hep çoğul konuştum ama burada sana düşen bir pay yok. Boşuna heveslenme. Sen benim dediklerimi yap gerisini bana bırak. Ay sonu gelince banka hesabına bakarsın anlaşırız.” Adam; “Tamam efendim” demekle yetindi...

Devam edecek...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

PROFESÖRÜN ODASI

FİLİZLERİNİ KIRANLAR